Wednesday, August 10, 2022

YENİ ROMANIMDAN

 Üzerinde çalışmakta olduğum yeni romanımdan bir bölüm.


Önde Dr. Naci Bey, arkasında diğer iki doktor ve Törk, Ohio State Üniversitesi’nin kapalı spor salonu olan devasa St. John Arena’ya doğru yöneldiler. Büyük ana kapıdan girdiler ve tribünlere ulaşmak için karşılarına gelen merdivenlerden çıkmaya başladılar. Merdivenlerin yarısına henüz ulaşmışlardı ki, spor salonundan yükselen bir ses, bir davul-zurna ikilisinin kulağı delerken göğsü yumruklayan gümbürtüsü, gelenlere ulaştı. Merdivenlerin tepesine çıkıp aşağıda kalan oyun sahasına baktıklarında manzara muhteşemdi. Ortada zeybek giysileri içinde bir genç adam zurna üflerken, hemen yanında geleneksel üçetek giymiş bir genç kız boynunda asılı ramazan davulunu ritimle tokmaklıyordu. Muhteşem olan bu ikilinin yaptıkları müzik değildi. Törk’ün ve yanındaki Türk doktorların yüreklerini heyecanla kabartan, bu delikanlı ile genç kızın etrafında el ele vermiş, enstrümanların ritmi ile dalgalanan yüzden fazla Amerikalı gençti.


Yeni gelen dört Türk tribün sıralarını bölen merdivenlerden inerek oyun sahasına yaklaştılar ve en öndekinin üç gerisindeki sıraya yan yana iliştiler. Şimdi zurnayı üfleyen genç ile davulu çalan genç kızı daha yakından görebiliyorlardı. Delikanlı hafif göbekli ve omuzuna kadar uzun saçlı idi. Kısa bir sakalı ve bıyıkları vardı. İzleyen Türkler, Anadolu folkloru konusunda uzman olmadıklarından, genç adamın üzerindeki zeybek giysilerini andıran kıyafetin aslında herhangi bir yöreye özgü bir giyim tarzını yansıtmadığını anlamaları olanaksızdı. O anda onları etkileyen önlerindeki alanda daha önce benzerlerini çok gördükleri tanıdık bir kıyafet içindeki bu kişinin, fareli köyün kavalcısı misali, etrafındaki gençleri tek vücut hale getirmiş ve yine kulaklarına yabancı gelmeyen bir ezgi eşliğinde oynatmakta olduğu idi. İzleyiciler biraz dikkatle dinleseler, zurnadan yükselen ezginin de bilinen bir halk oyunu parçası olmayıp Modern Folk Üçlüsü’ nün popülerleştirdiği Ali Paşa Ağıtı olduğunu fark edebilirlerdi.

Zurnacı gencin milli kökenini belli edecek belirgin bir etnik tipi yoktu. Ancak davul çalan genç kız Anglosakson ırkın bütün özelliklerini taşıyordu. İnce uzun boylu, pembemsi beyaz tenli, mavi gözlü ve düz uzun sarı saçlı idi. Zurnayı çalanın müziğin ritmini vurgulamak çabası ile aleti üflerken eğilip bükülmesine karşın, davula daha bir ruhsuz vuruyordu. Ama bu ayrıntı da, manzara karşısında apışmış dört Türk’ün dikkatinden kaçtı. Gördükleri ve duydukları, bulundukları mekânda izleyip dinleyecekleri önceden söylense asla ihtimal vermeyecekleri bir olaydı. Sıradan vatandaşının haritada Türkiye’nin yerini gösteremeyeceği, Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede, hem de o ülkenin kendi kültürü dışındaki kültürlerle bağı sıfır düzeyde olan, Ohio gibi, kültürel açıdan içine kapalı bir eyaletinde, yüz küsur Amerikalı genç Anadolu folklorunun ritmi ile hoplayıp duruyordu. Bu da az şaşırtıcı bir şey değildi.

Üç doktor ve Törk’ün ilgi, şaşkınlık ve hayranlıkla izledikleri çalışma yirmi dakika kadar daha devam etti. Dansçı Amerikalı gençler dağılmaya başlayınca, kendilerini izleyen dört kişiyi fark eden zurnacı genç adam onlara doğru yaklaştı.

- Hoş geldiniz Naci Bey. Nasıl buldunuz çalışmayı?
- Doğrusu çok heyecanlandık. Bu kadarını beklemiyorduk doğrusu. Kimdir bu gençler, nereden buldun bizim oyunlara merak duyan bu kadar insanı?
- Doktor Bey, bu gençler yalnız Türk oyunlarına değil, Amerika dışında yaşayan pek çok milletin halk danslarına ilgi duyuyorlar. Bu ülkenin hemen her eyaletinde, özellikle Avrupa folkloruna ilgi duyan insanların oluşturduğu etnik dans kulüpleri var. Burada gördükleriniz de Ohio eyaletindeki böyle bir kulübün üyeleri.

Törk lafa girdi;
- Peki kim öğretmiş bunlara bizim oyunları?
- Ben
dedi, zurnanın ağızlığını çıkarıp silerken. Söyleyiş tarzındaki gururu sezmemek mümkün değildi.

Dr. Naci Bey tekrar konuştu;
- Bora, bugün buraya ne için geldiğimizi biliyorsun.
- Biliyorum Doktor Bey. Türkiye’den bir halk oyunları gurubu getirip Amerika’da gösteriler yapacağız. Bunun ayrıntılarını konuşacağız.

FOTEM Türk halk oyunları topluluğunun Amerika turnesinin planlanması o gün orada başladı.

Naci Bey, Törk ve diğer iki Türk doktorun St John’s Arena’yı ziyaret ettikleri günden yaklaşık iki ay sonra, aynı kampüste farklı bir binadayız. Saat 19:55. Burası Ohio State Üniversitesi’nin en büyük konser salonu Mershon Auditorium. 1500 kişi kapasiteli salonun hemen tamamı dolu. İzleyicilerin çoğunu Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta-Batı bölgesinde yaşayan Türk’ler oluşturuyor. Buna karşılık, kalabalığın içinde doğma büyüme Amerikalılar da az değil. Saatler 20:01’yi gösterdiğinde sahne arkasından güçlü bir zurna sesi yükseliyor. Salondaki Türklerin arasında bu sesi canlı olarak çok uzun yıllardır duymamış olanlar çoğunlukta. Bunların çoğunun belleği, zurna sesini, Türkiye’de bıraktıkları çocukluklarının bayram sabahları radyodan yükselen oyun havaları ile eşleştiriyor. İyice loşlaşan salonu gittikçe güçlenerek dolduran bu ses, Türk kökenli izleyicilerin yüreklerini iyice titretmeye koyulduğunda zurnaya bir de davul ritmi ekleniyor. Davul zurna düeti ile perde de yavaşça açılırken sahne aydınlanmaya başlıyor ve sahnede yerlerini almış dansçılar belirginleşiyor. Salonda inanılmaz bir alkış ve çığlık fırtınası kopuyor. Törk, çevresindeki Amerikalıların da havaya girip heyecanlandıklarını fark ediyor. Onlar da Türkler kadar gürültü çıkarıyorlar.

O akşam FOTEM halk oyunları gurubu Columbus'lu izleyicilere Türkiye’nin farklı yörelerinden on beş kadar değişik oyun sundular. 

No comments: