Şengün Hamamı’ndan Copley Meydanı’na
(1947 Boston Maratonu'nunda koşan Gelibolulu genç)
19 Nisan 1947. Amerika
Birleşik Devletleri’nin Massachuset eyaletinde, başkent Boston’un 40 km kadar
batısında bulunan Hopkinton kasabasında termometreler 7 dereceyi gösteriyor.
Çoğunluğu Amerikalı olup, ancak aralarında
çok sayıda dünyanın dört yanından gelmiş sporcular da bulunan, 156 genç adam
koşu şortları ve eşorfman üstleri ile yerlerinde kah zıplayıp kah kısa deparlar
atarak ısınmaya çalışıyor. İnsan ruhu ve aklının fiziksel dış güçler karşısında
sınandığı en çetin spor etkinliklerinden olan bir maraton yarışının start
noktasındayız. Bütün dünyada düzenlenen
binlerce maraton arasında geçmişi en eski ve prestijlilerinden biri olan Boston
Maratonu başlamak üzere.
O yıl 51inci kez koşulacak olan bu tarihi yarışta boy
ölçüşmek üzere toplananların arasında kimler yok ki. 1936 Berlin
Olimpiyatları’nda marotonu birinci bitirerek ülkesinin ilk altın madalyasını
kazanan Koreli Sohn Kee-chung, bu yarışı daha önce iki kez kazanmış Rhode
Island’dan Ellison (Tarzan) Brown, önceki yılın birincisi Yunanlı Stylianos Kyrakides,
New York eyaletinin Rochester kentinde yaşayan ve amerikan futbolu, basketbol
ve beyzbol gibi sporları ayakkabı giymeden yapması ile ünlü olup bu yarışı da o
yıl yalınayak koşacak tek atlet olmaya hazırlanan Donald A. Post ve benzeri pek
çok ünlü maratoncu.
Hopkinton’un ana caddesi Main Street ile Ash Street
köşesindeki başlangıç noktasında koşucuların arasında ufak tefek cüssesi ile
fazla dikkat çekmeyen mavi gözlü buğday tenli atlet yuvarlak ince çerçeveli
gözlüğünün saplarını, yanında getirdiği ince yarabandı ile şakaklarına
yapıştırıyor. İleri derecede miyop olduğundan yarış sırasında gözlüklerini
kaybetmek kendisi için çok ciddi bir risk. Yarışı başlatacak görevli start tabancasını
havaya kaldırıken, mümkün olduğunca ön sıradakilere yanaşıyor ve ülkesini Amerika’da
temsil edecek ilk marantoncu olarak kendisine güç ve şans getireceğine inandığı
bir hareketle formasının göğsündeki ayyıldıza hafifçe dokunuyor.
Tabancanın gümlemesi ile 156 çift ayak 42 kilometre 195
metrelik parkuru önde bitirme ümidi ile koşmaya başlıyor. İlk bir buçuk
kilometre 40 metrelik irtifa kaybı ile yarışın aşağı doğru koşulan en dik
yokuşu. Göreceli olarak daha deneyimsiz yarışçılar yokuş aşağı koşmanın
kolaylığı ile tempolarını arttırıp hızla ara açma telaşındalar. Daha deneyimli olanlar, yarışın ileriki
aşamalarında ne kadar zorlanacaklarını bildiklerinden biraz geride kalmak
pahasına enerjilerini idareli kullanma çabasındalar. Göğsünde ayyıldızı ile koşan genç, parkuru
tanımamakla beraber yarışı daha önce koştuğunu bildiği rakiplerini izlemeyi
akıl edecek kadar deneyimli.
Sekizinci kilometrede küçük Flamingham kasabasından
geçiliyor. Kasaba ve Boston maratonu ile ilgili olarak yaşanmış bir anekdot
var. Yarış parkuru kasaba istasyonundaki
tren raylarının üzerinden geçiyor. 1907’deki maratonda, istasyonda beklemesi
gereken bir lokomotif, en öndeki koşucular geçtikten sonra yanlışlıkla hareket
etmiş ve arkadan gelen sporcuların değerli dakikalarının kaybolmasına neden olmuş.
On üçüncü kilometrede yine başka bir küçük kasaba olan
Natick’e ulaşıldığında parkur ufak tepeciklerin üzerinden hafif iniş ve
çıkışlarla devam etmeye başlıyor. Ayyıldızlı forma mavi gözlü atletin teri ile bir
hayli ıslanmış. Genç sporcu, hafif de olsa ilk yorgunluk belirtilerini hissetmeye
başlıyor. Bacaklarından gelen sinyallerin beynine ulaşıp pisikolojini etkilemesini
engellemek için olumlu şeyler düşünmeye çalışıyor. Eskilere gidiyor. Memleketi Gelibolu’da geçen
çocukluk yıllarını hatırlıyor. Yazları arkadaşaları
ile hemen bütün zamanlarını geçirdikleri, deniz boyundaki Şengün Hamamı olarak
bilinen minik koyda Çanakkale Boğazı’nın serin sularında oynadıkları günleri
düşünüyor. O yıllarda büyük harp bitmiş. Osmanlı, Çanakkale deniz savaşında ve
Arıburnu’nda kesin zafer kazanmış olmasına karşın müttefiki olan Almanya’nın
yenilmesi ile kaybeden tarafta kalmış ve bütün sahil kentleri gibi Gelibolu da
kazanan tarafın kontrolu altına girmiş, Fransız kuvvetlerince işgal edilmiş.
Maratoncu, o yıllarda altı ve yedi yaşında idi. Şengün Hamamı’nda arkadaşları
ile eğlenirken çevrede devriye gezen Fransız üniformalı Senegalli siyahi
askerleri nasıl taciz ettiklerini ve askerlerin de kendilerini yakalamak için
kovaladığında koşarak kaçtıklarını hatırladı.
O günlerde kendisini ‘yamyamların’ eline düşmekten kurtaran bacakları
acaba bu gün de bu yabancı diyarda kendisini mahçup etmeyecek bir derece ile
bitiş çizgisine ulaşmasına yardımcı olacak mıydı?
Gelibolulu Şevki 19uncu kilometreyi geçerek yarışın yarı
noktasına yaklaştığında, kendisini Wellesley Koleji öğrencilerinin koşucuları
yüreklendirmek için çıkardıkları müthiş şamatanın ortasında buluyor. Bu da bu tarihi yarışın kimliğini oluşturan
geleneklerden biri. Bu arada yarışçılar
arasında oluşan kümelenmeler iyice belirginleşmeye, kümeler arasındaki
mesafeler büyümeye başlıyor. Şevki, en
öndeki yirmi kişilik grupta. Aralarında
bulunduğu atletlerin arasında en iyi tanıdığı, Yunanlı efsane koşucu Kyrakides.
Bir ara yan yana düşüyorlar ve başları ile birbirlerini selamlıyorlar.
Şevki Koru, Gelibolulu ecdadının en az 150 yıl kadar geriye
giden kökleri ile ilgilli hikayeleri dinleyerek büyüdü. Şehir önemli bir eyelet
merkezi iken ve Osmanlı donanmasının en büyük tersanesinelerinden birine
evsahipliği yaptığı dönemlerde büyük dedeleri tersane amirliği ve Gelibolu ayanlığı
yapmıştı. Sultan IInci Mahmud’un
Gelibolu’yu ziyaret ettiğinde büyük dedesi Kalyoni Ahmet Bey’in konağında bir
kaç gece misafir olduğunu kaç kez dinlemişti.
Bütün bunları düşünerek koşarken yarışın en çetin noktasına
yaklaştıklarını fark ediyor. 26ncı
kilometrede Boston maratonunun ünlü Heartbreak Hill’ine, yani ‘Kalpkıran
Tepe’ye tırmanma başlıyor. Burası
aslında çok yüksek bir tepe olmamakla beraber, koşucuların dayanma gücünün
sınanmaya başladığı bir aşamada geçilmesi gerektiğinden önemli bir psikolojik
engel oluşturuyor. Şevki, göğsündeki
ayyıldıza bir kez daha dokunuyor. Gözlüklerinin düşmemesi için sapları
üzerinden şakaklarına yapıştırdığı, fakat terden ıslanıp gevşemeye başlayan, yarabandını
yokluyor. Kendini motive edecek şeyler
düşünmeye devam etmeli. Yine Gelibolu’daki çocukluk yıllarını, altı yaşında
akranlarına göre daha ufak tefek, hatta ‘kavruk’ göründüğü günleri hatırlıyor.
Maratoncu Şevki’nin hafızasında canlanan küçük Şevki, Haziran güneşinin
altında, bugünkü Koruköy’ün biraz doğusundaki çiftlikte kurulu harman yerini
fır dolayı dönen dövenin üzerinde hem dengede kalmaya hem de aleti çeken iki
güçlü beygire hakim olmaya çalışıyor.
Harmanın etrafına dizilmiş ekin yığınlarından birinin gölge tarafına
sığınmış yaşca daha büyük dört çocuk dövenin üstündeki küçük kardeşleri ile
eğlenmenin keyfini çıkarıyorlar. Hep bir
ağızdan ahenk içinde sesleniyorlar; “şekerciiim…. naneciiim…. keten helvacııım…” Şevki, iki eli
ile sıkı sıkı yapıştığı dizginleri bırakıp fesinin altından yüzüne doğru
süzülen terleri silemediği için iyice bunalmış olduğu halde hem sıcağa hem de
ağabeylerinin takılmalarına tahammül etmeye devam ediyor. Kim bilir, belki de yıllar sonra dünyanın öte
ucunda onurlu bir derece ile bitirmeye çalıştığı bu ünlü maratonu koşarken
ihtiyacı olan direnme gücünü o çocukluk yıllarında yaşadığı bu ve benzeri
alıştırmalara borçlu idi.
34üncü kilometreye gelindiğinde Şevki’nin de bulunduğu en
öndeki grup on kişiye düşüyor. Sohn,
Tarzan, Brown ve Post görünürde yok. Ya
geride kaldılar ya da yarışı terk ettiler.
Kyrakides,
Şevki’nin üç metre kadar önünde koşmaya devam ediyor ancak biraz zorlandığı
belli. Grupta iki Koreli var. En önde
peş peşe koşuyorlar. Öndeki Yun Bok Suh,
arkadaki Seung Yong Nam. O sırada Boston Koleji’nin önünden geçerlerken
bu kez bu okulun öğrencileri maratonculara moral vermek için çığırtıyorlar.
Koşucular üzerinde ‘The Hertbreak Is Over (kalp kırıklığı bitti)’ yazan şişirme
bir takın altından geçiyorlar. Ancak, Şevki’nin
İngilizcesi bu mesajı algılaması için yeterli olmadığından motivasyonuna olumlu
katkısı olabilecek bu destekden habersiz koşmaya devam ediyor.
39uncu kilometrede artık geniş ağaçlıklar veya çayırlar
arasına serpiştirilmiş müstakil banliyö evleri bitip dört beş katlı, bitişik
düzen binalar başlıyor. Hem kaldırımlardaki hem de pencere, balkon ve
damlardaki seyirciler çoğalıyor. Yol
boyunca sık aralıklarla dizilmiş polis memurları koşucuların rahatca
geçebilmesi için meraklıları kontrol etmeye çalışıyor. Bu noktadan itibaren bitişe az kaldığından yarışçılar
rezervlerindeki son enerjiye yükleniyorlar.
Şevki, temposu gittikçe düşmekte olan Kyrakides’e sokuluyor ve azar azar
geçmeye başlıyor. Kariyerleri boyunca
bir kaç kez yarışıp birbirlerini geçtikten sonra karşılıklı derin bir saygı
geliştirecek olan iki sporcu bir kez daha göz göze geliyorlar ve yine başları
ile birbirlerini selamlıyorlar. Şevki,
arayı iyice açarak yarışın biteceği Copley Meydanı’na doğru temposunu
arttırıyor. İki dakika sonra bitiş çizgisini geçerken eli bir kez daha
göğsündeki ayyıldıza gidiyor.
Fotoğraf 1 - Şevki Koru (en sağda), uluslararası
maratonlarda zaman zaman yarıştığı yabancı sporcularla. Koru’nun (resme göre) solundaki
atlet, kariyerleri boyunca birkaç kez karşılaşıp birbirlerini geçerek
aralarında köklü bir saygı gelişen Yunanlı Stylianos Kyrakides.
O yıl Koreli Yun Bok Suh’un
dünya rekoru ile birinci olduğu Boston Maratonu’nu, Gelibolulu Şevki Koru
ülkesini yurtdışında temsil eden ilk Türk maratoncusu olarak yedinci sırada
bitirdi. Sporcu, 1952’de ikinci kez katıldığı aynı yarışı yine aynı sıralamada,
bir kez daha yedinci
olarak tamamladı.
Cihan Koru
No comments:
Post a Comment