Yarım saat kadar sonra Reis uyku kıyafetini değiştirmiş, sade fakat
değerli kumaştan günlük kaftanlarından birini giymiş, başında ev içinde
kullandığı takkesi ile giriş katındaki mutfak bölümünden büyük çalışma odasına
geçti. Çorba kasesi hala elinde
idi. Öküz boynuzundan yapılma büyükçe
kaşığı ile kasenin dibinde kalmış son paça çorbasını da toparlayıp ağzına
götürdü. Boşalan kaseyi ve kaşığı hemen
arkasından gelen arap lalasına verirken lalanın uzattığı nemli peşkirle
dudaklarını ve ellerini sildi, onu da yaşlı zenciye iade etti. Ahmet Muhyiddin beş yaşına girdiğinde
amcası Kemal Reis küçük yeğenine hizmet etmesi ve güncel yaşamla ilgili
eğitimine yardımcı olması için İskenderiye’den getirmişti bu lalayı. Artık yetmişli yaşlarına yaklaşan emektar
hizmetkar eskisi kadar çevik olmasa da, Reis lalasını emekli etmemiş,
sorumluluk ve yükümlülüklerini iyice azaltmakla beraber sürekli yanında tutmaya
devam ediyordu. Rüstem Lala çorba
kasesini, kaşığı ve peşkiri mutfağa götürmek için uzaklaşırken Reis çalışma
salonunun büyük penceresi önüne yerleştirilmiş geniş ve uzun tezgaha
yöneldi. Tezgahın hemen yanında dikine
yerleştirilmiş iki büyük meşe fıçı duruyordu.
Her iki fıçının içi bir bir buçuk metre yüksekliğinde rulolarla doluydu.
Tezgahın diğer kenarı üzerinde ise birkaç dikdörtgen ahşap kutu ile üç dört
adet çini vazo dizilmişti. Kutuların
içinde değişik büyüklükte kilden hokkalar, onların da içinde farklı renkte
mürekkepler, vazolarda ise değişik boy ve kalınlıkta fırçalar, divitler ve
metal uçlu kalemler vardı. Tezgahın
arkasındaki büyük pencerenin ahşap pervazına çakılı çivilere asılı iki adet uzun
metal cetvel iki üç tane de pergel göze çarpıyordu. Tezgahın sol tarafına kenarları birer metreye
yakın kare bir harita yayılmıştı. Birkaç
diğer harita da tezgahın pencere dibinde yarı açık yarı rulo edilmiş halde
duruyordu. Sol taraftaki haritanın üzeri
şeffaf bir parşömen ile kaplı idi. Parşömen, sivriltilmiş balina balenleri ile alttaki haritaya
tutturulmuş, haritanın kenarında Latin harfleri ile yazılmış notlar
görülüyordu. Şeffaf parşömenin yüzeyi
alttaki haritayı tekrarlayacak şekilde çini mürekkebi ile çizilmişti. Yaşlı
amiral parşömene doğru biraz eğilerek çalışmayı uzun süre inceledi. Bir ara durup sağ tarafdaki vazolardan
birinden ince uçlu bir divit çekip hokkalardan birine batırdı. Arkadan, divitin ucundaki kırmızı mürekkeple
parşömendeki çizim üzerinde ufak bir düzeltme yaptı. Doğruldu ve önündeki
haritayı ve üzerindeki kopyasını tekrar uzun süre süzdü. Daha sonra tezgahın sağ tarafına yayılmış
diğer parşömenin önüne geçti. Bu, sol
taraftaki haritanın üzerine tutturulmuş olan gibi saydam değildi. Parmaklarını hafifçe bu parşömenin üzerinde
gezdirdi. Yunus balıklarının ardından
bakarken beliren gülümsemeye benzer bir ifade tekrar yüzüne yayıldı. Parmaklarının üzerinde gezdiği malzeme o
dönemde üretilen en üstün kalite parşömendi.
Bu parşömen tabakasını, Konstantiniye’nin düşmesinden sonra şehirde
kalıp Fatih Sultan Mehmet Han’ın teşviki ile zanaatlerini sürdürmeye devam eden
Rum ustalar sayesinde dünyanın en kaliteli parşömen üretim merkezlerinden biri
haline gelen İstanbul’dan getirtmişti.
Reis, İskenderiye ve Kahire’de de parşömen üreten ustaları izlemiş,
onların oğlak derilerini nasıl kirece yatırıp beklettiklerini sonra yıkayıp
metal sıyırgılarla tüylerini temizlediklerini, arkadan tekrar akan su
duruluncaya kadar deriyi defalarca yıkadıklarını, en son olarak da yuvarlak
çerçeveler içine davul gibi gerdikten sonra kuruttuklarını, bu kurutma işlemi
sırasında zaman zaman derinin nispeten kalın kalmış bölgelerini ıslatarak ve o
bölgeleri daha da gererek bütün derinin eş kalınlığa gelmesini, sonunda bu
yöntemle yeknesak kalınlıkta açık renkli parşömen elde ettiklerini görmüştü. Ancak, İstanbul’dan getirttiği bu parşömen, Sudan’dan
İstanbul’a salamura içinde getirilmiş ham Gazal derisinin işlenmesi ile üretilmişti
ve daha üstün dayanıklılığı, daha düzgün yüzeyi ve mürekkebi hiç dağıtmaması
nedeni ile çok daha kaliteli idi. Piri
Reis, dünyanın dört bir yanından topladığı eski haritalardan yararlanarak
ortaya çıkaracağı dünya haritasının bu uzun ömürlü üstün malzeme sayesinde çok
sonraki kuşaklara kadar ulaşmasını istiyordu.
Önünde duran gazal derisinden üretilmiş parşömenin üzerinde,
geliştirdiği dünya haritasının bir kısmı belirmeye başlamıştı bile. Pencere pervazına asılı metal cetvellerden
birini ve hemen onun yanındaki pergeli yerlerinden indirdi. Cetvelin bir ucunu, haritanın tamamlanmış
kısmında olan Cebel-i Tarık boğazının ağzına, diğer ucunu da Atlas Okyonusun
ortalarında bir yere isabet eden, yine önceden çizimine başlamış olduğu pusula
gülünün ortasına koydu. Sonra pergeli
alıp sivri ucunu pusula gülünün ortasına sapladı ve ince bir grafit parçası
takılı olan diğer ucu ile Lizbon’dan geçen bir yay çizdi. Sonra cetvel ve pergeli tezgahın yanına
bırakıp tekrar sol taraftaki harita ve onun üzerine tutturulmuş şeffaf
parşömene geçti. Derin bir nefes aldı ve
parşömeni alttaki haritaya sabitleyen belenleri teker teker ve dikkatlice
sökmeye başladı. Otuz kadar balenin
tamamı yerinden çıktıktan sonra serbest kalan parşömeni yavaşça kaldırdı ve sağ
taraftaki, gazal derisinden üretilmiş esas haritanın üzerine getirdi. Şeffaf parşömenin üzerinde de bir pusula gülü
bulunuyordu. Her iki gülü üst üste
getirdi. Kenara bıraktığı sivri balenlerin en sağlamlarından birini alarak
pusula güllerinin ortasına sapladı. Daha
sonra üstteki şeffaf parşömeni sapladığı balenin oluşturduğu eksen etrafında
döndürerek üsteki pusula gülünün doğu-kuzey-doğu yönündeki ucundan çıkan ince
çizgiyi Lizbon’un üzerine getidi ve durdu.
Bir sağlam balen daha alıp bu kez şeffaf parşömenin sağ kenarına
saplayarak iki tabakayı sabitledi.
Arkadan, beş altı balen daha kullanarak biri şeffaf diğeri gazal
derisinden olan iki parşömen tabakasının hiç oynamayacak şekilde birbirlerine
bağlanmalarını sağladı. Tezgahın solundaki
harita, Piri Reis’in Akdeniz’deki seferlerinden birinde amcası ile ele
geçirdikleri ticari bir İspanyol gemisinde bulduğu eski bir harita idi. İspanyol kaptan, Ahmet Kaptan’ın yağmada
insaflı davranması karşılığında bu haritayı Türk kaptanlara vermişti. Piri Reis’in, dünya haritasını tamamlamak
için kullandığı yirmi adet, daha dar kapsamlı haritalardan biri olan bu
haritanın köşesinde müellifinin imzası, Latin harfleri ile ‘Xpo-Ferens’ olarak
okunuyordu. Bu, Kristof Kolomb’un imzası idi.
Böylelikle, Kolomb’un haritasındaki Afrika’nın batı kıyısı ile ilgili
ayrıntılar, Piri Reis’in derlediği, gazal derisinden parşömen üzerine çizdiği
dünya haritasının üzerine aktarılarak gereken yere oturmuş oldu. Reis, daha sonraki günlerde, sivri balenleri
ile şeffaf parşömen üzerindeki çizimi, çizimi oluşturan çizgiler boyunca
bitişik noktalardan delerek alttaki gazal derisi parşömeni işaretliyecek, bu işlem
de bittikten sonra binlerce balen deliğinden oluşan alttaki harita taslağını
mürekkepliyerek nihai haritasını elde edecekti.
Piri Reis bu yöntemle çalışmaya devam ederek Hicri 919 yılının Muharrem
ayında (1513) dünya haritasını bitirdi. 1517’de de Sultan I. Selim’e
sundu. Bu büyük denizci ve dünya çapında
başarılı kartograf, seksen yaşını devirdikten sonra Basra Körfezi’ndeki Hürmüz
kentinin kuşatılmasında düştüğü bir hata nedeni ile Kanuni Sultan Süleyman’ın
hışmına uğradı ve bir mahkeme önünde kendisini savunma hakkı bile tanınmadan
boynu vurularak yaşamına son verildi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun göğsümüzü gururla kabartan sayısız şanlı
hikayesinin yanında, bu hadise de hatırladıkça başımızı utançla eğmemize neden
olan olaylardan biri olarak tarihimize kaydoldu.
Cihan Koru
(Bu öyküm Gelibolu Rüzgarı dergisinin Haziran 2016 sayısında yayınlandı.)
No comments:
Post a Comment