Monday, November 2, 2009

Feraizci Mehmet Şakir

Büyük Dedem (Anneannemin babası) Feraizci Mehmet Şakir

Mehmet Şakir, baba tarafından Buhara'lıdır. Dedesi Buhara'dan Kastamonu'ya gelmiş, daha sonra Bursa'ya yerleşmişti. Dedeleri feraizci oldukları için aile hep "feraizcizade" olarak anılmışdır. Babası Hadip Efendi, annesi Fatma Hanımdır. O da, bir başka feraizci kızıdır.
M. Şakir 1853 yılında, Bursa'da Alacamescit (bu gün Alaca) mahallesi, Feraizci sokakta (bu gün Devlet Tiyatrosu bitişiğinde), üç katlı harem ve selamlık olarak iki bölümlü bir evde doğmuştur. Babasının sahaf olduğu söyleniyor. M.Şakir babasını küçük yaşta kaybetmiş, annesi tarafından büyütülmüştür. Bu yüzden annesine olan sevgi ve saygısı ömrü boyunca sürmüştür.
Doğduğu evi, annesinin ölümünden sonra, onun vasiyet ettiği şekilde hissedarlardan satın almıştır. Kırklareli'deki sekiz yıllık memuriyeti dışında, hep bu evde yaşamış ve burada ölümüştür. Basımevini de bu evin zemin katında kurmuştur. Öğrenimi bütünüyle özeldir. Önceleri babasının arkadaşları olan hocalardan dersler almış, daha sonra öğrenmeğe ve okuyup yazmaya olan hevesi nedeniyle ömür boyu çalışarak, kendisini yetiştirmiştir.

Elimizde 1936 yılında çıkarılmış (rumi 1284-1327= İ.S. 1868-1911) yılları arasındaki 43 yıllık devlet hizmetini gösteren bir sicil sureti var. Buna göre 1868 yılında (onbeş yaşındayken) Hüdaavendigar Vilayeti (Merkezi Bursa) Mektubi Kalemi Kitabeti'ne mülazimeten (stajyer olarak) tayin edilmiş, aynı yıl asil olarak göreve başlamıştır. 1873 de aynı kalemde müsevvitliğe tayin edilmiştir. Aynı yıl göreve ek olarak Vilayet Matbaası (İl Basımevi) ikinci mukarrirliğine (yazarlığına), 1877 de ise, 24 yaşında Mektubi Kalemi Mümeyyizliği, gibi diğer memurların ileri yaşlarda ulaşabileceği bir yere gelmiştir. 1877 yılında da "Salise Sınıfı Mütemayizi Rütbesi" ile ödüllendirilmiştir.

1878 de Vilayet Matbaası Müdürlüğü'ne tayin edilmiştir. Böylece 25 yaşında mümeyyiz, Vilayet Matbaası Müdürü ve 1. muharriri olmuştur. 1879 da "Saniye sınıfı mütemayizi rütbesi" adında bir ödül daha almıştır.

1879 yılında Ahmet Vefik Paşa Bursa'ya vali olarak gelmiş, dört yıla yakın bir süre kalmıştır. Paşa Bursa'da kültürel ve bayındırlık çalışmalarında bulunmuş otoriter bir valiydi. M. Şakir'in Paşa'yı tanıması yaşamında bir dönüm noktası olsa gerektir. Çünkü tiyatroyu tanıması, sevmesi ve komedi türünde yapıtlar vermesi bu sayede olmuttur.

Paşa, Bursa'ya geldiği sıralarda İstanbul'daki Fasulyaciyan Tiyatrosu'nun kapatılmış olması bir fırsat yarattı: Paşa bu tiyatroyu Bursa'ya getirtmiş, bir tiyatro binası yaptırmış, aktörleri de maaşa bağlamıştır. Paşa birde altı kişiden oluşan "Tiyatro Muhipleri Encümeni" kurmuştur. M. Şakir bey encümend üye idi. Paşayla beraber oyun provalarına katılıyordu. Haftanın belli gecelerinde oyunlar oynanıyor, memurlar ve halkla birlikte M. Şakir de orada bulunuyordu. Vilayet Matbaasında Pata'nın yapıtları basılıyordu.

Eski düzen bir yaşama alışmış olan Bursa'lılar için bu durum çok özel ve yeni idi. fakat bu tiyatrolu yaşam uzun sürmemiş, Paşa 1882 de Sadrazam olarak İstanbula dönmüş, üç gün sonra azledilmiştir.
A.V. Paşa'nın Bursa'dan ayrılmasından sonra onunla işbirliği yapanlar hakkında soruşturmalar açılmıştı. M. Şakir küçük bir sorgulamada aklanmıştı, bir zarar görmemişti.

A.V. Paşanın ayrılışından bir yıl sonra M. Şakir "Feraizcizade Matbaası" adıyla kendi basımevini kurmuştur. S. Cevdet Kudret'e göre bu tarih 1883'tür.

M.Şakir'in altı tane olan Moliere'vari oyunu 1885 başı ile 1886 sonlarına kadar iki yıl içinde basıldığı kabul edilebilir. Çünkü kitaplarının üzerinde basıldığı yıl değil, MAARİF NEZARETİ'nden basımı için alınan izin tarihleri vardır, hepsinin izin tarihi yılında basıldığı düşünülüyor. Bunlar:
1-İnatçı yahut Çöpçatan.
2-İcab-ı Gurur yahut İnkılab-ı Muhabbet.
3-Evhami.
4-Kırk Yalan Köse.
5-Yalan Tükendi.
6-Teehhül yahut İlk Gözağrısı'dır.

Cevdet Kudret, M.Şakir'i "çeviri ve uyarlamaları çok başarılı olan Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey, Teodor Kasap'ı bir yana bırakırsak, yerli eser verenler arasında Şinasi'den sonra en önemli sanatçı ve ancak uzun süre farkına varılmıyan, beş on kişi arasında adı duyulan bu yetenekli sanatçıyı "Türk Moliere'i olarak anılmaya değer bir usta sanatçı olarak görüyor.

1885'de Bursa "Salname" sinin hazırlanması ve bastırılması görevi M.Şakir'e verilmişti. Bursa salnamelerini inceleyen Oğuz Bora'nın açıklamalarından özetle şunları öğreniyoruz: (bakınız, notlar bölümü, no. 7). Salname bir yıllıktır. Bursa'da ilk salname 1869, sonuncusu da 1927 de basılmış olup hepsi 34 tanedir (Osmanlıca olanlar' arap harfleriyle olanlar). M. Şakir'in hazırladığı salname " İfade-i Mahsusa" adlı bir önsözle başlar. M.Şakir burada salnamelerin sadece ilin biraz tarih-coğrafyası, memurları ve bazı ayrıntıları bildirmekle kalmayıp, artık salnamenin anlamının değişmesi gerektiğini savunuyor. Örneğin ilin hangi yönlerden ilerleyip hangi yönlerden geri kalmadığını da göstermelidir... 1885 Salnamesi Feraizcizade basımevinde basıldı. Aynı yıl kendisine" Dördüncü dereceden Mecidi nişanı" verilmiştir.

1886 Da ilin Basımeni Müdürlüğü'ne bir başkası tayin edildiği için bu görevden ayrıldı, yazarlığı ise sürdü. Kağıtları arasından çıkan belgelerden onun beş kere "Mürur tezkeresi" alarak İstanbul'a gittiği anlaşılıyor. Herhalde Basımevi'nin makineleriyle bunlerı işletecek adamı be gidişlerinde getirtmiştir.

M. Şakir 1886 da oyunlarının basımı bittikten sonra bu defa da dergi çıkarmaya başladı. 1886-1891 yılları arasındaki beş yılda "Nilüfer" adlı dergiyi altmış sayı olarak çıkardı. Derginin hazırlanması git gide zor ve yorucu olamsı nedeniyle Nilüfer'i kapattı.

M. Şakir, Nilüfer dergisini beş yıl "Halkı aydınlatıcı bilgiler verdiği, ihtara mahal bırakmaksızın iyi idare ettiği için" 1892 yılında Bursa" Mülkiye İdadi Mektebi" (sivil lise) ne edebiyat ve ahlak öğretmeni tayin edilmiş ve 1896 da bu görevi kimya öğretmeni olarak değiştirilmiştir.

1893 de daha sona yazacağı Perseng kitabının ana fikirlerrini kapsayan "Gündoğdu" adlı dergiyi üç nüsha basmış ve satılması için İstanbul'a göndermiştir. Notlarındaki kayda göre "ne yazık ki Gündoğdu" nun gidişi ermeni isyanına (1893) rastlamış, emanetçi A_ndon Efendiye ulaşan dergiler yerlere saçılmış ve çamurlara bulanışdır".

Bundan sonraki yıllarda Perseng'i yazmış, elyazması ve yaldızlı bir nüshası 2. Abdülhamid'e göndermişti. Ve türk dili üzerine olan bu yapıtının olumlu karşılanacağını ummuştu.
1896 da birdenbire bütün görevlerinden uzaklaşrıldı. Evin de oturmaya zorlandı. Bir süre sonra (1897) vali tarafından azledildi. Basımevi de kapatılmıştı. Böylece geçimini sağlayacak hiçbir iş yapmasına olanak kalmadı. (Evinde gözaltı). Buyaşam dört buçuk yıl sürdü.

Görevlerini bunca yıl başarıyla sürdürmüş bir memurun bu duruma düşürülmesinin nedenleri ne olabilir?
1-) M.Şakir Bursa valisi için notlarında "Vali Halil Paşa ve yardımcısı Emin Rauf Beyler fakirle (benimle) uğraşıyorlar" , "bazı gizli evrakı benden saklıyorlar, ben de bazı emirlerini yerine getirmiyorum." gibi açıklamalardan anlaşmazlığın ana nedeni pek anlaşılmıyor. 1897 de Hüdavendigar Vilayeti Mektupçuluğuna tayin olan Süleyman Nazif'in bir mektubunu inceleyelim.
Süleyman Nazif Avrupa dönüşü Bursa'ya, orada oturma zorunluluğu koşuluyla tayin edilmiş, 1908'e kadar burada kalmıştır. M.Şakir ile görevleri sırasında karşılaşmamış olmaları gerekir.
Süleyman Nazif 1901 de Mabeyne yazdığı bir mektupta şunları anlatıyor: "Halil adında bir memur mal sandığını (devlet maliyesini) soyduruyor. Vali ve adamları da razı oluyorlar, Dul ve yetimlerle padişaha hizmet edenlerin maaşları ödenmiyori şikayetedenler dövülüyor, eziyet ediliyor hatta öldürülüyor. Kendileriyle işbirliği yapmayanlar ihanetle suçalnıyor diyor. Şimdi de kendisine taaruza başladıkalrını anlatıyor ve yirmi dört saatliğine İstanbul'a gelmesine izin verilirse belgelerle iddialarını ispat edeceğini bildiriyor." M. Şakir'in anlatmadığı bu olaylar kendisinin neden istenmediğini pek güzel anlatıyor.

2-) İbret adındaki bu kitapta Bursa'da altı jurnalcı adı sayılıyor. Bunların çoğu asker, bazıları asker okullarında müdür veya öğretmen...M.Şakir ilerici fikirlerinden ötürü jurnal edilmişve merkezden (Dahiliye Nezareti değil) gelen gizli bir emirle valiye azlettirilmiş olabilir.

3-) Perseng kitabı 2. abdülhamit'e ulaşmış mıdır? Ulaşmış ise taşıdığı radikal fikirlerdenm ötürü tehlikeli (yazarı) görülmüş ve azli sağlanmış olabilir.

4-) En önemli bir nokta da, Osmanlı Devletinin 1896 daki içinde bulunduğu durumdur. 1896 da İTTİHAT ve TERAKKİ örgütü 2. Abdülhamit'i tahttan indirmek için çok önemli bir komplo hazırlamış, son gece ortaya çıkması sonucunda İttihatçılar ve onlara yandaş olan küçük büyük memurlar çil yavrusu gibi dağıtılmışlardır. Vapurlara bindirilen insanlar aileleriyle birlikte Mısır, Fizan, Suriye, Filistin Hicaz gibi uzak eyaletlere sürülmütlerdir. M. Şakir de bu kurbanlardan biri olabilir.

M. Şakirin işten uzaklaştırılmasında bu nedenlerden biri veya birkaçı ayrı zamanda rol oynamış olabilirler.

M.Şakir 1901 yılında Bursa'dan gizlice ayrılıp İstanbul'a geldi. Dahiliye Nezareti'ne (İçişleri Bakanlığı'na) başvurarak başına gelenleri anlatı. Bir taraftan da Şura'yı Devlet'e (Danıştay) baş vurdu. "Görevini ifaya bir mani yoktur" biçiminde bir karar verilince kendisine bir miktar maaş bağlanmış ve bir yer açılıncaya kadar beklenmesi söylenmişdi. Burada önce Gedikpaşa'da sonra Samatya'da olmak üzere iki buçuk yıl ailesiyle beraber çok sonıflı bir yaşam sürdü. Sonunda Edirne Vilayeti'ne bağlı Kırkkilise Sancak'ı Tahrirat Müdürlüğü'ne tayin edilmiştir. 1 Mart 1904 ılında görevine başlamıştır. Burada sekiz yıl kalmış, ilk yıllar çok başarılı çalışmaları olmuştur. Sonraları Amirleri olan yöneticilerle uyum sağlaması zorlaşmaya başlamıştır. Birkaç kez değişen mutasarrıflar yönetimde kendilerine göre bir davranış sergiliyorlardı. Mehmet Şakir'in natlarında bize en ilginç gelen bir örnek: "Yeni gelen Mutasarrıf kendi tayini şerefine hapishanedeki bütün hükümleri (213 kişi) salıvermişti. Böylece hırsız, katil hayret ve dehşet içinde kalmıştı. M. Şakir'in bu tip yönetinmden ve keyfi davranışlardan hoşlandığı veya karşı geldiği düşülülebilir. Sonunda M.Şakir'den kurtulmak istiyenler, kendisini Niğde Tahrirat Müdürü ile becayiş (yer değiştirme) ettirmişlerdir. İstediği dışındaki bu tayini kabul etmiyen M. Şakir yeni görevine gitmediği için azledilmiştir (1911). Edirne Vilayetinden gelen bir yazıda 43 yıllık bir memura yapılan bu muameleden dolayı Vilayet üzüntülerini bildirmiştir. Ancak tayin ve azil karşısında bir şey yapılamamıştır. Bursa'ya dönen M. Şakir, uzun yıllar mücadeleli geçen çalışmalardan yorgun düşmüştü. 1911 ramazanında, bayramdan sonra emekliliğini isteyaceğini kızlarından biri olan Lebibe'ye söylemiş, fakat bir gece ani bir kalp krizi nedeniyle 58 yaşında yaşama veda etmiştir.

No comments: