Thursday, September 19, 2013

Dışarıda Ne Yiyip Ne İçtiğimizi Biliyor muyuz?

Değerli dostlarım,

‘Master of science’ düzeyinde eğitimini almış olduğum halde kullanmadığım mesleğim Gıda Teknolojisi konusunu ilgilendirdiği için aşağıdaki yazıyı sizlerle paylaşmak ihtiyacını duyuyorum:

(Yazı uzunca olduğu için, yanlız bir kısmını buraya koyuyorum. Yazı, bir turist rehberi iken, turistik bir beldede restorancılığa soyunan bir girişimcinin deneyimlerini aktarıyor).  


“………. Deneme olur düşüncesi ile, biraz da can sıkıntısından gidip alışveriş yaptım. Menüye bir - iki yemek koyup biraz da içecek stokladıktan sonra restoranı açtım. Hayrettir, bir - iki müşteri de geldi.

Fakat restoranın açılması müşterilerden çok toptancıların ilgisini çekmişti. İlk gelen; sezonluk su stoğumu bana satmaya çalışan bir bayi oldu. Toptan alırsam büyük su 35 Kr.'a, küçük su da 15 Kr.'a geliyordu. Onun ardından toptan gıdacı, meşrubatçı ve biracılar da geldi tabii. Buraya kadar her şey normaldi. Ancak arkası kapalı, üzerinde hiç yazı bulunmayan bir kamyonet restoranın önüne geldiğinde ilk şokumu yaşadım. Adam kaşar peyniri satıyordu. Kilosu 6,5 Lira'dan... Ben 'Nasıl böyle ucuz satıyorsun?' deyince adam açık açık söylemekten çekinmedi; 'Abi bu dandik kaşar ama kimse ayırt edemez. Bak, al bi' parça...'. Nutkum tutulmuştu. 'Zararlı değil abi, patates püresine yağ ve kaşar aroması koyuyorlar.'.  O şok ile adamı nasıl gönderdiğimi hatırlamıyorum. Ertesi gün daha beteri; kıymacı - köfteyi idi gelen. Kilosu 3,5 Lira'dan kıyma satıyordu. Sinirlerime hakim olup kıyma dediği şeyin muhteviyatını sordum. Et aroması, tavuğun deri ve kemikleri, soya gibi 'zararsız' maddelerden üretiliyormuş. Adam övünerek 'Her şey dahil otellerden alan var abi.' dediği an tekmeyi yedi. Adamı kovdum kovmasına da, bu iş fena halde aklıma takıldı. Kardeşim, bu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu? Ben de bu tip restoranlarda yemek yedim mi acaba? Yediysem kaç kere..? Bu işin ucu nereye kadar gidiyor..?

Oturdum bilgisayarın başına, başladım araştırmaya... Aman Tanrım! Neler neler varmış bu memlekette? Neredeyse gerçek bir şey yok piyasada. Her şeyin aroması var. Üstelik hepsi internette, online satılıyor. Aromalar saymakla bitmiyor. Acı biber aroması, acıbadem aroması, ahududu aroması, (...) ceviz aroması, çikolata aroması,cheddar peyniri aroması, et aroması, (...) keçi peyniri aroması, keçi sütü aroması, kekik aroması, (...) tereyağı aroması, yoğurt aroması, zeytin aroması, zeytinyağı aroması... Ekmek aroması! Yahu, ekmeğin bile aroması var. Çakma ekmeği nasıl yapıyorsunuz? Neden yapıyorsunuz? Araştırdım. Durum bildiğiniz gibi değil. Unun beyazlatıcısından tutun da maya besleyicisine, hacim aromasına kadar neler neler var. Kahvelere köpük yapıcı satıyorlar! Köfte kızartılırken hacminin küçülmesini engelleyen kimyasallar var. Bilumum E Bilmem kaç maddeleri gördüm. Yeminle bin civarında 'E'li madde var. Bir o kadar da 'E'siz katkı maddesi piyasada. Tam bunları okurken sahte kolacı, ucuz viskici, yaban domuzcu akın akın geldi. Bunca gelen arasında bana da toplu halde geldiler, iyi saatte olsunlar...

Pılımı pırtımı toplayıp dükkanı kapattım ve bu işe bir daha girmemeye; hatta iyi tanımıyorsam restoranlarda yemek yememeye karar verdim.  Bütün bunları yaşayıp öğrendikten sonra tımarhanelik olmadığım için şanslı olduğumu düşünüyorum. ''


Yukarıdaki satırlar Bursa'nın yerel haber sitesi Yeni Eksen İnternet Gazetesi yazarı Sn. Ahmet Alpan'ın ''Neden Restoran Açamadım?'' başlıklı yazısından alıntılanmıştır. 

Yukarıda anlatılanlardan başka, yıllarca duyduğum, kendim şahit olduğum ve dinlediğim daha pek çok benzer konu var.  Yukarıdaki yazıyı İnternette paylaşan Pınar Kaftancıoğlu da, kendi mesajına benzer konularla ilgili , ayrıca şu görüşlerini de eklemiş;

“…… Bu konularla Restoran işleticilerinin kapılarından eksik olmayan gıda mucitleri. Ya da tarım dehaları... Tarlalarda nasıl mucizevi biçimde daha fazla ürün alabileceğimizi anlatanları mı, yoksa ''İstediğiniz sertifika, istediğiniz madalya sizin olur. Sen seç biz postalarız.'' diyenleri mi ararsınız?  Pul biberin daha albenili olması için boya satanlar... Pekmezi en az üç misli çoğaltmak için bin tür içerikli tuhaf tuhaf sıvılar getirenler... ''Arıya glikoz verilmezse bal soğukta donar; ver abla glikozu uğraşma hiç.'' diyen arıcılık sektörü pazarlamacıları... Asla küflenmeyen, ekşimeyen reçel üretebilmek için enzim satanlar... Onlarcası; belki yüzlercesi...”

 
Dışarıda yemek yerken aklınızın bir kenarında bulunsun…
 

 

 

Saturday, September 14, 2013

II. Dönem Martıların 50nci Mezuniyet Yılı Kutlaması

Bu yıl ilk kez yaz sonunda, 9 Eylül'de, gerçekleşen Talaş Böreği Günü'nde ikinci dönem martılar 50nci mezuniyet yılı madalyalarını aldılar.

Arka sıra soldan sağa: Ali İzzet, Cihan, aycan ve Ömer.  Ön sıra soldan sağa: Murat, Osman, Nejat, İsmail, Ray Charles Yaylalı ve Haluk.

 

Talaş'a renk katan müzisyenler

Hocamız Teoman Bey ile

Ön sırada hocalarımız: Hikmet Hanım (müzik), Teoman Bey (beden eğitimi) ve Kamil Bey (müdür)
 
Birkaç resim de Flickr'da:
KMK (Kadıköy Maarif Koleji) ile ilgili eski ve yeni fotoğrafların tamamı şurada: http://www.flickr.com/photos/cihankoru/sets/72157603444735912/